Bizler ve Ötekileştirilen Müslümanlar

Son yıllardır İngiliz basınında ülkedeki Müslüman toplumuna yönelik tek taraflı, önyargılı ve kışkırtıcı bir yayın politkası yürütülüyor. Adeta ‘bizler’ yani bu güzel ada ülkesinde doğup büyümüş toplum ile İngiltere’ye entegre olmalarına rağmen sanki ayrı dünyaların insanı olarak ‘The Others’ olarak lanse edilen ‘Müslümanlar’ diye iki ayrı bir toplum varmış gibi gösteriliyor.

Kısacası Müslümanlar hiç olmadıkları kadar mikroskopun altındalar. Özellikle ibadetleri, giyim tarzları ve hatta yeme içme alışkanlıkları bile sorgulanıyor. Peki basında bunlara karşı İngiliz müslümanlarını temsil eden kaç gazeteci veya yazar bulunuyor?

İngiltere’deki yaklaşık 3 milyon Müslüman nüfusu sadece bir avuç yazar temsil ediyor. Gerçekten şaka gibi geliyor ama İngiliz yazılı basınında sadece iki Müslüman köşe yazarı bulunuyor. Bunlar ‘The Independent’ gazetesi yazarı Yasmin Alıbhai-Brown ile ‘New Statesman’ dergisinin yazarı Mehdi Hasan olarak biliniyor. Yazılı basında, televizyonlarda ve radyolarda büyük bir nüfusa rağmen yeterince sayıda Müslüman temsilcinin olmamasını Mehdi Hasan ‘tek kelimeyle skandal’ olarak ifade ediyor.

New Statesman yazarı bu konuyla ilgili önemli tespitlerde bulunuyor. Mehdi Hasan’a göre ülkedeki önde gelen gazetelerin Müslümanlarla ilgili yaptıkları haberleri herhangi başka azınlık grup hakkında yapmaya cesaret edemiyeceklerini vurguluyor. Daily Telegraph gazetesinin politka yazarı Peter Oborne “İngiltere yıllarca siyahi, yahudi, homoseksüeller ve İrlandalar gibi azınlıklara karşı hakaret ve ayrım yapmamayı kötü tecrübeler yaşayarak öğrendi. Ama nedense Müslümanlara karşı bu normal olarak karşılanıyor” diyerek Hasan’ı bir nevi doğruluyor.

Mehdi Hasan, İngiliz basınının 11 Eylül ve 7 Temmuz terör saldırılarından sonra islam inancına ve ülkedeki müslüman nüfusunu hedef gösteren bir karalama haber anlayışını olduğu dile getirerek, düşmanca bir tavır sergilendiğini belirtiyor. 2008 yılında Cardiff üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre 2000 ile 2008 yılları arasında ingiliz basınında yayınlanan haberlerin üçte ikisinde Müslümanları İngiltere’ye bir tehdit oluşturduğu veya ülkedeki yaşanan sorunların kaynağı olduğunu vurgulanıyor.

İngiliz medyasında genelde Müslümanlar hep ‘öteki’ olarak görüldüğünü belirterek gazete manşetlerinde atılan kışkırtıcı başlıklarına dikkat çekiyor. Örneğin ‘The Spectator’ dergisinin kapak sayfasında bir küçük erkek çocuğun elinde kılıç ve diğer elinde kuran çizimine yer verilmişti. Mehdi Hasan bu örneği ele alındığında “Kurani Kerimi bir nevi şiddet, öldürme ve terör ile yanyana koyuluyor. Bu kısacası bütün müslümanları lekeliyor. Özeliklike müslüman çocukları aşırı şiddet düşkünü radikalistler” olarak gösterdiklerini belirtiyor.

İngiliz yazar bu tür yayın anlayışının tehlikeli ve zarar verici olduğunu belirterek, “Bu sadece müslümanları yabancılaştırmaz ama camilere veya müslümanlara özellikle kadınlara yönelik saldırıları tetikler” diye ifade ediyor.

Mehdi Hasan bu konuyla ilgili gelen eleştirilerde “işte faşist Mehdi Hasan bize müslümanları eleştirmeyi yasaklamayı getirmek istiyor” diye özelikle sağcı kesiminden tepki gösterildiğini belirterek, “Ben müslümanları eleştirmede bir problem görmüyorum zaten köşe yazılarımın yarısı müslümanları eleştiriyor. Sorun dürüst olmamaktadadır. Yapılan haberlerde yalan boyutu bizleri rahatsız ediyor. Örneğin güney londra belediyesi Noel’i Müslümanları rahatsız eder diye yasak getirdi mi ? Hayır!  Veya bir müslüman otobüs şoförü namaz vakti geldiğinde yolcuları araçtan indirip yolun ortasında namazmı kildi mi? Yine Hayır! Nitekim bu haberinden dolayı The Sun gazetesi şoföre tazminat ödemek zorunda kaldı. Hatta geçtiğimiz yıllarda Portekiz’de kaybolan ve hale bulunamayan İngiliz Madeline Mcann adlı küçük kızın kaçırılmasıyla müslümanların ilgisi var mıyıdı ? Hayır ama önemli değil koyun gitsin. Bu gibi örnekleri sıralayarak gidebiliriz.” diye vurguladi.

The Guardian gazetesi yazarı Jonathan Fredland 2006 yılında kaleme aldığı bir yazısında Müslümanlara yönelik haberlerdeki Müslüman kelimesini yerine Yahudi kelimesini ekleyerek yazıları böyle değiştirerek okuduğunda, “Ben bir Yahudi olarak bırakın bu haberlerden korkmayı şimdiden pasaportumu alıp ülkeyi terketmiştim.” diyerek bu konuyla ilgili farklı bir açıdan bakmıştı.

New Statesman yazarı bu soruna karşı mücadelede basının ve ülke siyasetin konuyu umursamadıklarını ifade ediyor. İngiliz basınının manevi bir sorumluğu olduğunu belirterek, “Azınlık toplumlardaki küçük bir bölümün yaptığı harektetleri bütün topluma maal etmek bağnazlığın karşılığıdır. Bu tutum durması ve değişmesi gerikiyor çünkü hiç İngiliz anlayışına yakışmıyor” diye tepkisini dile getiriyor.

Mehdi Hasan göre giderek artan bu önyargı yayın politikasına karşı medya’da daha fazla müslüman sesine ihtiyaç olduğunu dile getirerek ‘hangi renkten, yaştan veya mezhepten oluyorsa olsun. İngiliz Müslüman yapımcılarına ve yazarlarına ihtiyaç vardır. Bu sayede haber merkezlerinde daha fazla müslüman gazeteci ve muhabirin bulunması bir değişim getireceğine” inandığını vurguladı (HK).