20 yılı aşkın bir süredir seslendirdikleri ezgilerle insanların kalbinde yer edinmeyi başaran Kardeş Türküler, kurdukları bu gönül bağıyla farklı dil ve inançtan olan insanları ‘kardeşlik’, ‘eşitlik’ ve ‘sevgi’ söylemleri ile bir çatı altında toplamayı başardı. Grubun solistlerinden Feryal Öney ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Kardeş Türküler’ in dününü bugününü ve Türkiye’deki siyasi gelişmeler karşısındaki duruşlarını konuştuk.
Yaklaşık 5 yıl aradan sonra tekrar Londra’dasınız, yurtdışı konser periyodlarınıza baktığımızda Londra için uzun bir ara vermiş gibi görünüyorsunuz. Gerçekleştireceğiniz konsere ilişkin duygularınız nasıl?
Biz Londra’ya ilk olarak Day-Mer (Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi) vesilesiyle yıllar önce gelmeye başlamıştık. Burada farklı ve güzel yerlerde konserler verdik. Londra’yı Türkiye ile karşılaştırdığımızda Londra bize hep iyi gelmiştir. Özellikle Londra’nın o çok etnikli yapısı ve çok farklı kimliklerden birçok insanın burada beraber yaşıyor olması bize hep özendirmiştir ve imrendirmiştir. O yüzden ben kişisel olarak Londra’nın bu karma yapısını çok severim ki konserlerimize de bu durum yansıyor.
SANATIN GÜCÜNÜ İYİ KULLANABİLİYORUZ
Geçen yıl 20 yılınız kutlamıştınız. 20 yıl boyunca farklı dil ve inançların bir araya gelmesinde bir köprü oluşturdunuz. Seslendirdiğiniz türküler ve şarkılar ile gönüllerde taht kurdunuz. Bu sevginin oluşumun sırrı nedir? Kardeş Türküler ile halk arasındaki bu güçlü bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz aslında başlangıçta bu bağın o kadar da farkında değildik ama şimdi sanatın o gücünü iyi kullanabildiğimizi düşünüyorum. Farklı kimliklerden birçok insan memlekette neler olup bittiğinin farkında değildi. Bizde bunu şarkıların ve türkülerin aracılıyla anlatmaya gayret ettik ve çalıştık.
Birçok insan annesinden ve babasından öğrenemediği ana dilini veya birbirinin dilini bizim şarkılar ve türkülerin vesilesiyle duymuş oldu. Bu uzun sürede etkisi oluşabilmiş birşey ama memlekette o kadar hızlı bir dönüşüm yaşanmamış olabilir. En azından Türkiye’nin bugün geldiği aşamada insanların birbirinin varlığını kabullenmesi durumu var. Bunun ötesinde biz hala birlikte nasıl yaşıyacağız onun yolunu bulmaya çalışıyoruz. Neden barışamadık? Neden insanlar hala birbirine eşit olarak göremiyor ?(diye soruyoruz). Bunlar çözülmesi gereken ve çok yol katedilmesi gereken konular. Artık en azından insanlar birbirlerinin varlığını gördü ve kabul etti. Sanatın bunu bu kadar kolay yapıyor olması ve insanları önyargılarından arındırıyor olabilmesi bizleri mutlu ediyor. Herhalde biz buna, Kardeş Türküler olarak, en azından bir kısmıyla vesile olduk. Bu yolda bir sürü insan çalışmıştır ve biz de bu 20 yıllık süreçte çorbada bir tuzumuz olmuştur diye düşünüyoruz.
Türkiye dediğimiz ülke Ahmet Kaya’ya Kürtçe albüm yapacağım dediği için çatal kaşık fırlatan bir ülke. Böylesi aşırı reaksiyonların görüldüğü bu coğrafyada Kardeş Türküler çıkıp Kürtçe, Türkçe, Arapça, Çerkezce, Lazca vs. müzikler yaptı. Bugün Ahmet Kaya’ya bunu yaşatanlar yarın bize neler yaparın korkusunu taşıdınız mı?
Bu korkukuyu Türkiye’de yaşayan bir çok sanatçı yaşamıştır. Alternatif bişeyler yapmaya çalışan, Türkiye’de riskli denebilecek, marjinal denilebilecek… Biz marjinal falan değiliz tabi ki insanların eşitliğini istiyoruz, herkesin özgürleşmesini istiyoruz. Ancak bu haldeyken bile marjinalize edilebiliyorsunuz çoğu zaman. Bu işle uğraşan herkes bunu yaşamıştır. Korku olmasa bile o bıkkınlığı, yorgunluğu, ümitsizliği birçok insan yaşadı. Biz çok televizyon ve radyo programlarında, haber kanallarında, gazetelerde sansüre uğradık. Ancak Türkiye’de müzik yapacaksan bu durumu göze alıp kabul ederek başlıyorsun. Böyle bu memleket diyorsun. Kendi haberleşme ağlarını yaratmaya çalışıyorsun. Dönem dönemde o korkuyu, aslında buna korku demeyelim, o ümitsizliği tekrar tekrar yaşıyorsun. Tekrar toparlanıyorsun yeniden başlıyorsun.
HERKESİN YAN YANAYKEN EŞİT OLDUĞU BİR KARDEŞLİK TALEBİMİZ VAR
Peki Kardeş Türküler’in Boğaziçi Üniversitesi menşeili olmasının size bir getirisi oldu mu?
Onu biz bilemeyiz. Ancak Boğaziçi’nin liberalliğini biz değerlendirdik. Çatlaklardan sızmak denebilir yada başka birşey denebilir bu duruma ama böyle bir kanaldan çıkıyor oluşumuzu biz iyi değerlendirdiğimizi ve kendimizi iyi ifade edebildiğimizi düşünüyorum. Aslında şu cümlemizle “Biz Türkiye’de tüm insanların eşitliğini istiyoruz” kendimize bir alan açabildiğimize inanıyorum. Çünkü bu cümleye itiraz edebilecek kimse yok. Herkes kardeştir. Yani birçok parti MHP’sinden tutunda diğerlerine varana kadar herkes herkesin kardeşi olduğunu iddia eder. Ama bizim tanımımız farklı. Yani biz öyle herkesin dediği gibi bir kardeşlikten bahsetmiyoruz. Abilerin, ablaların olmadığı bir kardeşlikten bahsediyoruz. Herkesin yanyanayken eşit olduğu bir kardeşlik talebimiz var. Ama şimdi kullandığınız cümleler kimsenin itiraz edemeyeceği cümleler. Ancak bunu söylerken de şunu kastetmiyoruz, ayrımcılığa uğrayan, hayatıyla bunu ödeyen, hapisanelere girip çıkan insanlardan biz farklıyız demiyoruz. Tesadüflerle yaşıyorsun birde Türkiye’de. Şans burda çok önemli sanırım.
‘ÖRGÜTSÜZ’ OLMAK KARDEŞ TÜRKÜLERİN BİRLEŞTİRİCİ UNSURU
Grup Yorum’un geçirdiği süreçle Kardeş Türküleri’in geçirdiği süreç göz önüne alınacak olursa arada ciddi bir fark görünüyor…
Bizim bir örgütle bağımızın olmaması sanırım bir anlamda birleştirici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Herhangi bir yapıyla, örgütle hiçbirleyle bağımız yok. Partilerden de tabi ki ezilmiş olanların yanında olmak hep düsturumuz. Dolayısıyla yakınlaştığınız, yaklaştığınız partilerde, eğilimlerde, örgütlerde ona göre değişiyor. Ama hiçbir örgütün partinin resmi olarak adı altında olmadığımız için özgürlük alanımızın çok daha geniş olduğuna inanıyorum. Kavrayıcılığımızda geniş oldu, farklı inançlardan, ideolojilerden herkes birşekilde bize bir bakış attılar.
Kardeş Türkülerin uzun süre devamlığını neye bağlıyorsunuz?
Daha önce de belirtiğim gibi her hangi bir örgüt veya bir parti ile bağlantımız yok. Biz bir yapıyız. ‘Boğaziçi Gösteri Merkezi Sanatlar Toplumu’ diye bir yapının içinde yer aldık. Burada tiyatro, dans, müzik, yayıncılık ve birbiriyle çok farklı ilişkisi olan birimler ile bir arada dayanışma ağı kurduk. Böyle bir dayanışma ağı kurmanız önemlidir.
Türkiye’de müzisyensen ve sanat ile uğraşıyorsan öyle paran garanti değildir. Yani nasıl yaşıyacağını garantiliyemiyorsun ve biz bunu bilerek başladık. Tabi kendi işimizde para dağılımını ve dayanışma ağlarımızı kendimiz örgütledik. Maddi şeyler çok önemlidir. Biz ne devlete ne de başka yapılara yani hernangi birşeye bağlı ve muhtaç olmadan o dayanışmayı kurabildik. Bu dayanışmayı kurabildiğiniz zaman gerisi geliyor. Tabiki işin psiklojik yanı da var. Her konserden sonra bize gelen seyirci tepkisinden sonra “ya herhalde biz iyi şeyler yapıyoruz devam ettirmemiz lazım” hissini çok yaşadık.
Şuan 20. yıla geldik, konserlerimizde, katıldığımız söyleşilerde ve televizyon programlarında gelen tepkiler hep şöyle “iyi ki varsınız”, “moral verdiniz”. Şimdi moral çok önemli. Türkiye’de öyle zamanlarda konserlere çıktık ki savaşın en kızgın olduğu zamanlardı. Birçok ölüm aynı anda yaşanıyor ve sen sahneye çıkıp seyirciye seslenerek “birlikte yaşamak istiyoruz değil mi arkadaşlar” diyorsun. İnsanlar konserlere sadece eğlenme amaçlı gelmiyor. Bazen de bu memleketin gençleri ölüyor diye birlikte yas tutmaya geliyorlar. Konserlerden, bu topraklarda daha umutlu yaşıyabiliriz ümidiyle çıkıyorsun. Kardeş Türküler’in bunu biraz yaşattığını ve bizim açımızdan bunun sürekliliğini sağladığını biliyoruz ve hissediyoruz.
MEMLEKETİN HERYERİNDE BAŞKA BİRŞEY YAŞIYORUZ
Büyük ud üstadı Ara Dinkjiyan, hayatının en unutulmaz konseri olarak Diyarbakır’da Kardeş Türküler’le gerçekleştirdiği konseri her fırsatta dillendiriyor. Peki Kardeş Türküler’in unutamadığı, konser sonrasında kuliste ‘işte bu ya’ dedikleri bir an var mıdır?
Bizim öyle bir tane oldu diyebileceğimiz bir konser yok. Ara’nın kendi memleketiydi Diyarbakır. Doğamadığı, büyüyemediği ama babası aracılığıyla hep hikayesini dinlediği o şehirde ilk kez bizimle birlikte sahneye çıktı. Onun için bütün bunların etkisinden dolayı unutulmazdır. Ancak bizim için durum farklı, biz Türkiye’nin birçok yerinde o hissi çok yaşadık. 1999 yılında Doğu’ya, savaşın yaşandığı yere ilk defa gidip konser verebildiğimiz bir dönemdir. Kardeş Türküler kitabında da yer aldı, o dönemde biz gerçekten çok etkilenmiştik ve insanların sadece Kürtçe şarkılara değil Ermenice, Rumca ne söylediysek hepsine acaib bir tepki vermesi bizi çok mutlu etmişti. Sahnedeyken iyi ki varız ve iyi ki bu anı yaşayabiliyoruz dediğimiz bir dönemdi.
Harbiye konserlerimizi düşünüyoruz arada, bu konserler 2004’de başlamıştır bu zamana kadar 10 yıl aralıksız verdiğimi konserler. Orda amatör, profesyonel o kadar çok müzisyen, dansçı ve sanatçı önümüzden gelip geçmiştir ki. O, 5 bin, 6 bin kişiyle yaşadığın şeyde başka birşey vardır. Bir sene yapmasak bir eksiklik hissederiz. Her sene ne olup ne bittiğin burada tek tek sayabilirim. Ama inanın memleketin heryerinde başka birşey yaşıyorsunuz. Hepsi çoçuğumuz gibi klişesine girmek istemiyorum ama bizim bütün konserlerimiz acaib moralimizin düzeldiği, kendimizi iyi hissettiğimiz, çok iyi geçmiş konserlerdi. Özellikle biz konserler severiz. Stüdyo ortamında gerçekten dinleyici varmış gibi şarkıyı okumak zordur. Ama gerçekten izleyici dinleyici olduğunda acaib birşey oluyor, onlar seni ele geçiriyor ve o saatten sonra aslında şarkıyı sen söylemiyorsun, çalmıyormuşun gibi oluyor. Dinleyici bize enerjisini ilettiğinde bize katıldığında başka bir atmosfer oluyor.
Ara Dinkjiyan bir röportajında şunu söylemişti “her konserimden sonra ben, evime gitmek istiyorum diye söylenirdim. Ancak ne zaman Kardeş Türküler’le tanıştım onlarla sahne aldım işte o zaman konser bitiminde dedim ki ‘benim evim burası’ hiç bir yere gitmek istemiyorum. Onlar bana bu topraklarda kardeş oldu.” Başka topraklarda büyümüş ama kökleri Türkiye’de olan birine kardeşlik duygusunu hissettirmek nasıl bir duygu?
Sağolsun Ara bu hissetiklerini bize her zaman söyledi. Bizim provalardan konser anına kadar olan süreçte bir hafta kadar bir vakit geçiyor, kahvaltısından, yolda beraber dolaşmaya kadar sürekli birlikte olunuyor. Kardeş Türküler ortamı hem biraz kalabalıktır hem de herkesin eşit olduğu bir ortamdır. Ara’da, ‘herkes her işe koşuyor, herkeş birişin ucundan tutuyor sizin yanınızda kendimi gerçekten rahat hissediyorum’ hep bunu bize söyledi. Biz bu işe başlarken hep berabersen birşeysindir öğretildi biz onu öğrendiğimizden aramıza giren çıkan bütün müzisyenlere de öyle davrandık.
ARTIK BİR YERDE BİR SANATÇI ÜLKEDE YAŞANANLARA KULLAKLARINI TIKAYAMAZ
Şarkılarınızı nasıl belirliyorsunuz? Nelerden esinleniyorsunuz örneğin Gezi Park için bestelediğiniz Tencere Tava havası şarkısı?
Biz eskiden geleneksel müziklere daha fazla bağlıydık çünkü sözümüz oydu bu toprakların 100 yıllardır oluşturduğu kültür, müzik, dans vs. tanıtmak. Mesela İstanbul küçük bir Türkiye haline geldi. Bugünün diliyle oranın hikayesini anlatmak uzun süredir Kardeş Türkülerin gündemindeydi. Gündemimizde nasıl bir memlekette yaşamak istiyoruz diye taleplerimiz, arzularımız ve hayal ettiklerimiz var. Yaşadığımız ve yaşamak istediğimiz memleket bizim hep gündemimizdeydi.
‘Tencere Tava Havası’da o dönem işte Başbakan’nın sarf ettiği laflar yada kendini hakim unsuru olarak görmesi, insanların söylediklerine ve taleplerine kulak tıkaması insanlarda olduğu gibi birçok sanatçınında içinden bir öfke yükseldi. Bu kadar kibir niye? Padişahlıh döneminde mi yaşıyoruz yoksa demokrasi döneminde mi ? Evet demokratik bir memleket değildi burası ama bu kadarı da artık olmazdı. Biz kendimizi yönetmek ve taleplerimizi dile getirmek istiyoruz. Kadınlar olarak kendi isteğimiz doğrutusunda yaşamak istiyoruz. Memleket tam da böyle yüksek sesle hep beraber itirazlarımızı dile getirdigimiz bir dönemdeydi. Bu şarkıyı yapmasaydık olmazdı. Artık bir yerde bir sanatçı kullaklarını tıkayamaz. Zaten bizde bunun içinde yaşıyoruz ve bu durumdan farklı bir yerde değiliz. Bende bir mahallede ve bir kültürün içinde yaşıyorum. O sokaklarda yürüyorum, o şehirin boğuculuğu beni de etkiliyor. Bizim zaten İstanbul’da yaşıyan bir vatandaş olarak bir şey söyleme hakkımız vardı ama özellikle Gezi’nin verdiği enerjiye baktığımız zaman farklı bir sürü inançtan ve kimlikten insanların sesini yükseltmiş olması bizleri biraz gaza getirdi. Aslında iyi de oldu. Gezi döneminde 30-40 tane şarkı uyarlamaları ile besteler yapıldı. Kardeş Türküler bunun içinde yer almasaydı doğrusu, olmazdı. Tencere tava havasını severek yaptık ve o döneme tekabil ediyor.
20. yıl konserinizde “Memlekette sahnemiz gibi olsa” söyleminiz vardı. Son yaşananlar ışığında Türkiye buna ne kadar yakın görünüyor?
Röportajın ortalarında da söyledim bazen çok moralimiz bozuluyor. ‘20 yıl boyunca bir arpa yolu boy gidemedik mi’yi hissettiğimiz çok dönem oluyor. Gezi bu anlamda biraz moralimizi düzeltmişti. Çünkü Gezi’den sonra dönüşüm yaşayan insanlarda oldu. Yani 30 yıllık savaşın kime ne kazandırıp kaybettirdiğinden, nasıl kayıplar yaşadığımızdan bir haber çok insan vardı. Hala futbol maçı gibi yaşayan ve öyle anlatanlar vardı. Oysa o zamanlar memleketin gençleri ölüyordu. Sonradan politize olan çok arkadaş oldu. Bu bize çok moral verdi. Ama öte yandan da şu durum moral bozuyor, biz medyayı biliyorduk, devlet denen şeyi biliyorduk, yani ayyuka çıkan bu kadar şeyden sonra bile hala biz nasıl bir yerde yaşıyoruza şaşırabiliyoruz. Kendim de dahil, Türkiye’de yaşayan insanlar, memleket sahnemiz gibi olsun, Kardeş Türküler sahnesi gibi olsun istiyoruz.
Bunu biz konserlerde yaşıyoruz, bize gelen tepkilerden biliyoruz. İnsanlar birarada toplumsal barışın sağlandığı bir memlekette yaşamak istiyor. Bazen çok az ses çıkarıyoruz, bazen de çok yükseltiyoruz. Keşke orda da bir denge olsa. Bu durum bazen çok moral bozuyor. Memleketi anlamak için açıkcası seçim dönemini bekliyorum. Ama şunu biliyoruz, konserlerde bize gelen tepkilerden, insanlar böyle bir memlekette yaşamak istemiyorlar. Insanlar farklılıklarla birgün bir arada yaşayacaklar, bunun ümidi hep içimizde o yüzden de bunun bir hayal olduğunu düşünmüyorum.
TUĞBA ÜLGER, HUSSAIN KAYA – LONDRA