Takvim yaprakları 1492’yi gösterdiğinde İtalyan gezginci Christopher Columbus, “yeni dünya” diye adlandırılan toprakları keşfetmişti. Amerika’nın keşifiyle ilgili en yaygın inanç budur. Ancak bu konuyla ilgili farklı efsaneler ve hikâyeler de yok değil. Bu efsanelerden biride Colombus efendiden yaklaşık 300 yıl önce “Madogab Owen Gwynedd” adlı bir Gallerli prensin Amerika’yı bulmasıyla başlar. Şimdi Galler ile Amerika’nın ne alakası var demeyin. Söylentiye göre bu hikâye, 1170 tarihinde Kuzey Galler’in küçük liman kasabası Llandrillo-yn-Rhis’dan Amerika’ya uzanan yolculuk ile başlıyor.
Gallerin, Amerikan tarihini şekilendirmesinde rolü oldukça eski zamanlara dayanıyor öyle ki kızılderliler zamanında Galler prensi Madog’un tesadüfü bir şekilde Amerika topraklarına ayak bastığı ve Kızıldereli ‘Mandan’ kabilesi ile kültürel bir ilişki içinde olduğu konuşulan konular arasında. Söz konusu Galler ve Amerika olunca daldan dala atlamamak, rivayetten rivayete koşmamak söz konusu bile değil.
Amerika birleşik devletlerin kurucu heyeti ve hatta bağımsızlık deklarasyonunu imzalayanların bir kısmının Galler kökenli olduğu belirtilir. Hatta deklarasyonu tasarlayan Thomas Jefferson’nın dedesinin dedesi Galler’in Llanbevis-Snowdown kasabasından olduğu söylenir. Sadece bununla kalsa iyi 1860 yılında Abrahim Lincoln seçim zamanında Galler’li yerleşimcilere bütün ülke genelinde Gallerce yazılan 100 bin seçim broşürü dağtıldığı bilinmekte.
Ülkedeki bazı yerleşim yerleri ve tanınmış üniversitelerin isimleri, örneğin Yale ve Brynmaar gibi hepsi Gallerliler tarafından isimlendirilerek kurulmuştur. Özellikle Pennsylvania bölgesinin eski ismi ‘Yeni Galler’ idi. Bugün ise yaklaşık 200 bin Galler kökenli Amerikan vatandaşının Pennsylvania bölgesinde yaşadığı biliniyor.
Gallerin, bu topraklar üzerindeki etkisini sanırım en iyi anlatan sözü George Wasington söylemiş. Wasington’a göre, “İyi bir Amerikalı, iyi bir Gallerli’den gelmedir.” Hal böyle olunca, bunca övgü dolu söze mazhar olmuş Gallerli’ler ilk ne zaman o topraklarla ilişki içinde olmuş insan merak etmeden duramıyor.
Yazının başında da dediğimiz gibi aslında iki kıta arasında bu ilişkinin başlaması tamamen tesadüfü yollarla oluyor. 1170 yıllarında dönemin prensi olan Madog ve mürettebatı, komşu ülke İngiltere’nin liman şehiri Plymouth’a gitme niyetiyle denize açılırlar ama kendilerini azgın deniz sularını savurduğu Amerika’daki Alabama şehirin Mobile Bay limanında bulurlar.
KIZILDERELİLER İLE GALLERLİLER AKRABA MIYDI?
Gel zaman git zaman bu iki farklı toplum sosyal ve kültürel bağlarla kaynaşırlar. Mandanlar bu birlikteliğe dünden razı olur çünkü Mandalların inanışına göre uzaktan gelen manevi olarak büyük bir önem arz etmektedir. Madog’ları kabilenin manevi bir rehberi olarak hayatlarının baş köşesine koyarlar. Rivayet odur ki, bunun sayesinde Mandal’lar hem kültürel hem de görünüş olarak diğer kabilelerden farklı bir konumdalardı.
İki toplum arasında yaşanan bu etkileşimden kaynaklı, Galler’liler ile Mandan’lar arasındaki dilsel benzerlik olduğu ifade edilir.
James Girty adlı bir adam iki dil arasında kıyaslama yaparak bir liste çıkarır. İki dilde yaklaşık 350 kelimenin benzer olduğunu tespit eder. Örneğin, iki dilde de ‘aber’ kelimesi nehir, ‘bava’ kelimesi ekmek, ‘hen’ kelimesi yaşlı ve ‘nant’ kelimesi ise dere anlamına gelmektedir.
Bir başka Galler’li kâşif John Evans (1770-1797), Girty’ninin ‘Gallerli Kızıldereliler’ hikayelerinden esinlenerek yaptığı araştırmada, Mandan kabilesi içinde Gallerce konuşan kimsenin olduğuna dair bir delilin olmadığını belirtir.
Biribirini yalanlayan bu tespitlere bir yenisini Amerikalı araştırmacı George Catlin (1796-1872) ekler. Catlin’e göre, Mandan kabilesi ve Galler’li göçmenlerin kültürlerinin oluşturduğu geçirgenliğin dilsel ve sosya kültürel olarak iç içe geçtiği yönündedir. Öyle ki dönemin kraliçesi I.Elizabeth’in, bu bilgileri Amerikaya sahip çıkmak adına, propaganda aracı olarak kullanılması emrini verdiği iddia edilir.
20. yüzyıla kadar bir çok alanda Amerika’nın esin kaynağı İngiltere oldu. İngiliz, İskoç, Gal ve İrlanda kültürleri Amerikan kültürünün özünü oluşturdu. Amerikanın karar alma mekanızmasında İtalyan, Alman ve Ruslar etkin isim konumunda görünse de toplumu şekillendirenler her zaman İngiliz geleneğinden gelen beyazların elinde oldu. Öyle ki yıllar içinde Avrupa ülkelerinden Amerika’ya göç oranı azalsa da ada ülkesi İngiltere’den yapılan göçlerde nerdeyse hiç bir azalma olmadı. (HK/TÜ)