Niyazi Koyuncu “Barış şarkılarla gelecek”

Karadeniz müziğinin son yıllarda ki yükselen seslerinden biri olarak kabul edilen, hırcınlığıyla nam salmış Karadeniz’in çocukları olarak adlandırılan isimlerin arasında adını sıkça duyduğumuz Niyazi Koyuncu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Türkiye’deki sanat dünyasını ve siyasi gelişmeleri konuştuk.

Kazım Koyuncu önderliğinde Volkan Konak, Fuat Saka ve Gökhan Birben ile beraber Karadeniz müziğine olan algı değişdi. İnsanlar o yörenin saklı kalmış ezgilerini keşfetmeye başladı. Bu sayede gelecek yeni seslere de kapıların aralandığını söyleyebilir miyiz.

Bu saydığın isimlerin derdi iyi müzik yapmaktı. Karadenizli olarak bu ülkedeki insanların bütün sorunlarını ele almasıyla ilgili birşeydi. İyi insanlar oluşturabilmek ve kendi derdini anlatabilmekti. Güzel insanlar çıkınca onları örnek alıyorsun ve o şekilde ilerliyorsun. O yüzden onları örnek almamız gayet normaldir.

Bir demecinizde ‘Hayatta en çok inandığım şey müziktir. Söyleyeceğim küçük bir söz veya bir şarkı insanların kalbine giriyor’ diye ifade etmişiniz. Kazım Koyuncu’da şarkılarıyla ve söylemleriyle herkesin kalbinde yer edindi. Kazım’ı çok erken kaybetmiş olmanın verdiği boşluğu dinleyicilerin sizinle doldurmaya calıştığını düşünüyor musunuz? 

Beni çok zor duruma düşürecek bir durum. Bence kimseyi kimsede aramamak lazım. Bu kan bağıda olsa çünkü o çok farklı ve değerli birşey. Sonuçta bizde güzel şeyler yapmaya çalışan küçük çocuklarız diyebiliriz.

“ZATEN BİZİM ÜLKEDE FUTBOL VE SİYASETİN KONUŞULMAYACAĞIN ÖĞRENİYORSUN”

Özel hayatınızda ve müzik hayatınızda abinizle düşünceleriniz aynı ama bu futbolda pek de aynı yönde olmadığı gözleniyor. Kazım Koyuncu fanatik bir Trabzonsporlu olarak bordo mavili renklere üzerine tutunmuş bir adamdı. Futbola bakış açısı farklıydı. Siz ise koyu bir Fenerbahçeli olarak sarı lacivertleri destekliyorsunuz… 

(Gülüyor) O bakardı çünkü Trabzonspor İstanbul’un üç büyüklerine yani statükoya karşı kafa tutmuştu. Ben, evet Fenerbahçe taraftarıyım ama fanatizim çerçevesinde bir taraftar kimliğim yok. Maçlarda bağıran çağıran küfür eden birisi değilim o yüzden futbolu fazla konuşmak istemiyorum. Futbol taraftarlığı biraz değişik bir durum. Akebinde maç oynuyorsun, kazanıyorsun ve bitiyor. Buna böyle bakılmadığından dolayı sorun var. O yüzdendır ki futbolu ciddiye alıp konuşmaya bile değimez. Zaman içinde zaten bizim ülkede futbol ve siyasetin konuşulmayacağını öğreniyorsun. Futbolu seviyoruz eğlencelidir ama bunu başka boyutlara taşırsak o zaman başka kimliğe bürünür. İnsanlık dışına çıkar. Sen yeneceksin ve biri de kaybedecek. Sen kaybedeceksin diğeri de yenecek. Endüstrileşen futbolda biri kazanınca veya kaybedince de para kazanılıyor. Malesef artık futbol bunun üzerine kurulmuş. Bu şekilde olduktan sonrada bizim o duygusal futbol bakış açımız bir şekilde etkileniyor.

Söz siyasetten açılmışken Türkiye’deki siyasi gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Türkiye günden güne kötüye giden bir ülke haline geldi. Herkes için kötü giden şeyler oluyor. Örneğin tiyatroda, sinemada, müzikte ve daha birçok yerde acayip bir sansür var. Müzik yapıyorsun birileri engelliyor. Film festivalerinde filmler sansürlenerek gösterilmiyor. Yani bir ötekeleştirme var. İktidar sevdalısı ile yalakalılar bugünün özeli değiller tabi. Her dönemin iktidarın mutlaka yandaşı olmuştur ama bu dönemde biraz daha fazla olmakta. Hep onlar korunuyor. Zaten bizimde öyle birşeye ihtiyacımız yok. Bizde bu yapılanlara karşı bir şekilde dayanışma örneği sergiliyoruz.

Siz Güneydoğu Anadolu’da konser verebiliyorsunuz ama bir Kürt sanatçı bunu Karadeniz’de gerçekleştiremiyor. Bu konuyla ilgili yorumunuz nedir? 

Barış, sanat ile gelecek. Şarkılarla ve dansla gelecek. Barış dediğin şey birilerinin siyasetiyle olacak iş değil belki ilerde olabilir ama şu anda değil. Bu tabi süreç gerektiren birşey ama insanlar birbirlerini sevmesi lazım. Birbirimizi tanıyarak barışı getireceğiz. Kültürel olarak kaynaşmamız lazım. Benim o bölgeye gidip şarkı söylemem lazım. Güneydoğu’dan birinin de gelip Karadeniz’de şarkı söylemesi lazım. Bu önyargıları kırmalıyız. Bu kadar da zor değil. Birbirini tanımadan nasıl birbirini seveceksin. Bu nefreti kaldırmak zaten en büyük mevzu.

Londra’da farklı kültürlerden ve dini geneleklerden gelen insanların bir arada yaşaması bu şehir özel kılıyor. Peki böyle bir ortamı sizce Türkiye’de ne zaman görebileceğiz?

İşte anlatarak değiştireceksin. Bunu yaparkende belki ezileceksin ve cefasını çekeceksin ama sonunda mutlaka birileri bunu devam ettirecektir. Röportajın başında bahsetmiştim Kazım abi, Fuat abi, Gökhan abi ve Volkan abi bunlar bir jenerasyondu. Şimdi yeni bir jenerasyon geliyor. Biz onları örnek alarak ve üzerine birşeylere koyabilirsek bizden sonra gelecek yeni jenerasyon o kadar rahat edecek. Aslında bu bir nevi takım oyunu. Bir efsane kadro vardı. Şimdiki hedef başka bir efsane kadro daha yaratmak. Böylece geriye iyi şarkılar, iyi insanlıklar yani güzel şeyler bırakmak. Barıştan ve yaşamdan bahsedebilmek. Kötü giden herşeye dur diyebilmek, hayır diyebilmek.

Karadeniz denince herkesin kendine has bir hikayesi var. Sizin yüreğinizdeki Karadeniz’i nasıl tarif edersiniz?

Çok şey var aslında.Türkiye’nin her bölgesinin ayrı bir güzeliği var. Örneğin memleketim Sivas olsa orayı da severdim. Orada doğup büyüyorsun ve orada mutlaka bir taşın veya bir ağacın bile hatırası vardır. Kısacası bütün topraklar kıymetli sadece bizim memleket olarak değil. Bunu da çok özel kılmaya gerek yok herkesin toprakları kıymetlidir.

“HERKESİN KARDEŞCE VE BİR ARADA YAŞADIĞI BİR DÜNYA İSTİYORUM”

Türkiye’de müzik çok çabuk tüketiliyor. Sizide televizyon ekranlarında fazla göremiyoruz. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Tüketim, aslında bizim tarzda müzik yapan insanlar için çok geçerli birşey değil. Çünkü biz popülist müzik yapmıyoruz. Yani klipleri dönen veya televolelerde yaşayan eden insanlar olmadığımız için biz salonlarda konser vermeyi orada elli kişide olsa o insanlara seslenmek bizi daha çok motive ediyor. Televizyon insanlara ulaşmak için bir araç. Tabi bunun olması gerekiyor ama her zaman da her yerde görünmesine gerek yok. Yani bizim derdimiz müzik yapmak. İnsanca yaşamak ve insanlara derdimizi anlatabilmek. Kötü giden şeyleri ifade edebilmek ama bu siyaset ve siyasi partiler çevceresinde değil. Biz insanız ve insanca yaşamak hakkımızdır. Ben dünyaya gelmişim insanca yaşamak istiyorum ve neresi olursa olsun bu şekilde yaşamak istiyorum. Yani herkesin kendi istediği bir dünyada yaşamak istiyorum herkesin kardeşce yaşabildiği bir dünya. Sanal alemde abuk sabuk yazılan olmadığı gibi görünen insanları eleştirebilirsin ama sadece bu ülkede değil tüm dünyada küfürlerin olmadığı insanların birbirlerine saygılı ve bir arada yaşadığı bir dünya umuyorum.

Seslendirdiğiniz parçalarda sizin için özel anlam ifade eden bir şarkı var mı?

‘Ben Sadece’ tek başına çok şey anlam ifade ediyor. Bu Kazım abimin sözü müziği kendisine ait bir şarkısıdır. Bunu dinlerken de ve söylerken de çok keyif alıyorum. O anda ne olmak istediğini yaşıyorsun ve adeta (dünyaya) haykırıyorsun.

Peki Niyazi Koyuncu daha cok duygusal bir insan mı? Yoksa sahnedeki gibi yerinde duramayan eglenceli bir kisiliğe mi sahip?

Bana şöyle diyorlar “Sahnede çok hareketlisiniz ama dışarda sakinsin”. Evet sakinim. Duygusal bir insanım. Şimdi müziğin o ritimi seni bir şekilde alıp götürüyor ve değiştiriyor. İçimden nasıl geliyorsa öyle yaşıyorum. Genel anlamda müzikle uğraşanlar duygusal insanlardır. Bizler kimseyi öldüremeyiz. Kimseye kötülük düşünemeyiz. Ama bazen içi kötü olan insanlar menfaat uğuruna senide bir şekilde o olumsuzluğa itiyor. Sana kötülük yapıyor ve senden karşılığını bekliyor. Bunlar oldukça sende ister istemez tepki veriyorsun.

Yeni bir albüm projeniz var mı? İlk albümünüz ‘Muço Pa’ ile aynı konseptte mi yoksa farklı bir albüm mü olacak? 

Normalde albüm bitti ama Türkiye’de, sanat dünyasında yaşananlardan dolayı albümü çıkartmadım. Mesela şu anda konuşulan şeyler gündem dışı o yüzden Eylül veya Ekim gibi eğer bir sıkıntı olmazsa ikinci albüm çıkmış olacak. İkinci album ilk albümden biraz daha farklı oldu. İlk albümde bir acemilik vardı. Bu sefer geçmişdeki hataları görüp üstüne yeni şeyler ekleyebiliyorsun. Şimdi yaşda geçiyor. O üç sene evelki dinamizmi biraz daha duygusalığa çekebiliyorsun. Albümde öyle birşey yani bugün ne yaşıyorsan içinden onu döküyorsun. Muço Pa’da öyleydi. O gün onu yaşamıştım ve onu yansıtmıştım.

HUSSAIN KAYA – LONDRA