Bir fil’i bağrına basan şehir; Londra

Doğduğumuz ilk anı hatırlamak gibi bir imkanımız olsa acaba nasıl yada ne hissettiğimize dair zihnimizde ne kalırdı. Belki o kadar geriye yani en başa gitmeye de gerek yoktur. İlk iş hayatınızı aklınıza getirin. Koca bir ofise adım attığınız o ilk an… Eminim herkes yeni bir ortama adım atmanın tedirginliğini hissetmiştir. İşte kahramanımız Jumbo’nun da Londra hayvanat bahçesine geldiğinde hissettikleri tam olarak buydu. Kocaman bir boşluk ve tedirginlik.

Londra hayvanat bahçesine adım attığı o gün, tarihler haziran 1865’i gösteriyordu, o bile onu nasıl bir geleceğin beklediğini, nasıl bir tartışmanın öznesi olacağını bilmiyordu.

Scotty lakaplı bir bakıcının gözlemine verilen bu küçük (!) fil, bakıcısıyla inanılmaz bir bağ kurar. Bedeni büyük ama kendi küçük olan Jumbo gün geçtikçe hayvanat bahçesini ziyaret edenlerin ilgi odağı olur. Öyle ki müdavimleri arasında Kraliçe Viktorya ve kraliyet ailesinin diğer üyeleri de bulunur. Bir çok hayvana oranla daha evcil olan Jumbo, kısa sürede çocukların en iyi arkadaşı olur. Hatta haftanın belli günleri hayvanat bahçesinden dışarı çıkarılan fil, Thames nehri kıyısında insanları sırtında gezdirmeye başlar.

Küçük yaşta geldiği Londra’da uysallığı ve sevecenliğiyle kısa sürede insanların göz bebeği konumuna gelen Jumbo, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir sansasyonun da ana karakteri olacak olaylara adım adım gider. Tarih yaprakları bir birini takip ederken Jumbo’da zamana yenilenler arasında yerini alır ve o büyük bedeni yaşlanma emarelerini bir bir göstermeye başlar. Hayvanat bahçesinden gitme vakti yavaş yavaş yaklasaşan Jumbo’yu, hayvanat bahçesinin sahibi Bartlet satılığa çıkarır. Londra tarihine damgasını vuracak olaylar zinciri de tam olarak bununla birlikte baş gösterir.

Döneminde, dünyanın en büyük fil’i olma özelliği taşıyan Jumbo’ya Amerika’da sirk işleten bir işletmeci talip olur. Barnum adındaki bu işletmeci, Jumbo’yu almak için 10 bin dolar teklif eder. Jumbo’ya yapılan teklif döneminde inanılmaz bir mebla olduğundan, hayvanat bahçesi yetkilileri bir an evvel Jumbo’yu elden çıkarmaya çalışır. Ancak olayın halk ararsında duyulmasıyla Londra’lılar arasında homurdanmalarda başlar. Filin Amerika’ya satılması öyle büyük bir etki yaratır ki, Bartlett ve Barnum’a binlerce tepki mektubu gelir hatta içlerinden bir kaçında ölüm tehdidi bile vardır.

Olay öyle bir hal alır ki filin satışıyla ilgili tartışmalar İngiliz Parlamentosuna kadar gider. Parlamento, bir gününü fil’in satışıyla ilgili yaşanan tartışmalara ayırır. Hatta olaylar o kadar büyür ki iş Kraliçe Viktorya’ya bile ulaşır.

Halk, Jumbo’nun ülkede kalması için bir fon oluşturur. Akla hayale sığmayacak bağışlarla Jumbo’nun Londra’da kalması için uğraşılır. Olayı daha resmi bir ortama taşımak isteyen halk, hayvanat bahçesi yetkililerini mahkemeye vererek satışın durdurulmasını ister. Ancak yapılan bu son girişim halkın istediği biçimde sonuçlanmaz. Mahkemenin kararına göre, Jumbo’nun sahibi Bartlett tek söz sahibi olarak görüldüğünden, satışla ilgili karar verme yetkisininde kendisinde olduğu kararına varılır.

Yoğun ülke gündemine bir anda adını yazdıran Jumbo için yolun sonu yavaş yavaş görünür. Yeni hayatına yollanmak üzere Jumbo için devasa bir sandık yapılır. Ancak Jumbo tam bir hafta sürecek bir eyleme imza atar ve yerinden hiç kalkmaz. Jumbo’nun bu hareketi onu sevenler tarafından yeniden bir ümidin oluşmasına sebep olsa da bir haftanın sonun da Jumbo kendisi için hazırlanan kutunun içine konulur. 1882 Mart’nda Londra kulesiyakınlarındaki bir limandan gönderilen Jumbo’yu binlerce insan uğurlar.  16 yıllık macerası burda bitti gibi görünse de Jumbo Londralı’ların kalbinde kendi gibi kocaman bir yer edinmeyi başarır. Ondan geri kalan ise bir kaç resim ve insanlarda yaşattığı sevgi dolu anlar olur. (HK-TÜ)