İnsanın karşı cinsi anlamak için başvurduğu en iyi kaynak olarak Adem ile Havva hikayesi gösterilmektedir. ‘Kadının hikayesi Havva’nın o yasak meyveyi yemesiyle başlar ve ölüm yeryüzüne iner. İşte insan tam olarak bu noktada keşke yemeseydi de bizde ölümün acı yüzüyle karşılaşmasaydık demeden edemiyor.
Günümüze kadar ‘Kadın’a farklı anlamlar yüklendi. Toplumda hak ettiği yeri bulamamış bir ‘yaratık’, her zaman korunup kollanması gereken bir ‘obje’ gibi davranıldı. Dünyanın en gelişmiş ülkesinde de Türkiye’de de ve hatta İngiltere’de de durum iç açıcı değil. Çocuk cinayetleri ve pornoları, küçük yaşta evlendirme, aile içi fiziksel şiddet, öldürme, tecavüz yani kadına yönelik aklımıza gelecek her türlü şiddetten bahsetmemiz mümkün. Bu konuyla ilgili olarak içimizi en acıtan isimlerden biri Güldünya. Adının anlamını bir türlü yaşayamamış koca yürekli bir kadın. Ailesi tarafından ölüm fermanı verildiğinde 22 yaşındaydı. Kardeşinin silahından çıkan kurşunla ölüme yolcu edildi. Geride bir ‘Ümit’ bırakarak, evladının kokusunu içine çekmeyerek giden kocaman bir yürek. Sonrasında nice Güldünya’ları kara toprağın altına yolladık. Mesnetsiz nedenler, kıskançlık, buhranlar ve hatta canı sıkılıp öldürenler… Liste öyle uzun ki saymakla bitmiyor.
21. yüzyılın Avrupası’nda ve Türkiyesi’nde ‘Kadın’a öyle farklı anlamlar yüklenmiş ki insan gelişmeleri takip edince acaba diyor ‘acaba aynı yer küre üzerinde mi yaşıyoruz, aynı havayı mı soluyoruz?’
Medyaya yansıyan haberlere göre 2014 yılının ilk 11 ayında Türkiye’de 209 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 123 kadın darp edildi, 50 kadın taciz veya tecavüze uğradı. Kadınların öldürülme sebeblerine baktığımızda; kadının boşanmak istemesi ve kıskançlık başı çekmekte. Bugüne kadar öldürülen kadınların 15’i sadece boşanmak istedikleri için hayatlarını vermek zorunda kaldı. 2008’den bugüne kadar meydana gelmiş kadın cinayetlerinin listesini tutan Anıt Sayaç’a baktığınızda Türkiye için gün be gün kötüye gidişin tablosunu görebilirsiniz. Yıllara göre uzanan tuğlalara tıkladığınızda altlarında utanç tablolarımız, körelen vicdanlarımız bağırarak bize bakıyor.
Ancak bu çığlığı bile göremeyecek durumdayız çünkü gazetelerin 3. ve 4. sayfa haberlerini vicdanlarımızı rahat ettirmek için okumuyor, olanlara gözümüzü kapıyor ve görmemiş gibi yapmayı kendimize yedirebiliyoruz.
Günümüzde kadına yönelik şiddet haberleri dramatize edilerek veya normalleştirilerek verilmekte böyle oluşu da bizim onları görmezden gelmemizi kolaylaştırıyor.
İzmir’de müzikholde çalışan bir kadın dini nikahlı eşinden resmi nikah istediği için 3 gün dayak yedi ve gazeteler bu haberi ‘Resmi nikah istedi üç gün dayak yedi’ başlığıyla verdi. Başlığın alt metin okuması, müzikhol vurgusu ile kadının toplumsal kabuller içinde aslında normal olmayan bir yerde var olduğu ve bu şartlar altında bile onu sahiplenen biri varken daha Allahından ne istediği yönündedir.
2014 yılının İngiltere verilerine bakacak olursak, aslında Türkiye’den çok farklı olmadığını göreceğiz. Taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalan kadınların oranında 2000’li yılların başına oranla bir düşüş görünse de hala azımsanmayacak bir şiddet söz konusu. Ancak yasalar kadının yanında. Bu da sanırım doğduğumuz topraklarda alışık olmadığımız bir senaryo. Bir örnekle açıklamak gerekirse, İngiltere’de genç bir kız saldırıya uğruyor ve saldırgan yakalanıyor. Hakim, saldırganın genç kızı korkuttuğundan dolayı komik bir hapis cezası veriyor, 7 gün. Ancak kız çocuğunun bundan sonra rahat ve korku yaşamadan gezebilmesine engel olduğu için adama 7 yıl hapis cezası veriyor. Cezanın temyiz yolunu da kapatarak bundan sonra yaşanacak böylesi durumlar karşısında caydırıcılığı yürürlüğe koymak için yapması gerekeni yapıyor. Peki Türkiye’de???
Daha özgür ve güvenli olacağımız nice 8 Mart’lara… Dünya Emekçi Kadınlar gününüz kutlu olsun.
TUĞBA ÜLGER – LONDRA