Thatcher’in ‘Madenciler’ ile Savaşı

“Her zaman aramızdaki düşmanlara karşı dikkatli olmamız gerekiyor. Onlar hürriyetimiz için hem tehlikeli hemde onlar ile savaşmak zor.” Bu sözler İngiltere’nin ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher’e ait. Ülke tarihinin en uzun süren grevi olarak bilinen 1984-85 kömür madenciler grevi hakkında sarf ettiği sözlerdir. Thatcher’in madencilere karşı yürüttüğü ‘savaş’ modern İngiltere siyasi tarihine damga vuran olayların başında geliyor. Peki bir zamanlar İngiliz ekonomisinin bel kemiğini oluşturan kömür maden endüstrisi neden Demir Leydi’nin hedefi haline gelmişti?

Hükümet ile kömür madenciler sendikası (National Union of Miners) arasındaki gerginlikler 1970’li yılların başına dayanıyor. Dönemin Muhafazakarlar (Conservatives) parti lideri ve başbakanı Edward Heath ile madenciler arasında sorunlu bir ilişki yaşanıyordu. Sendika üyeleri iki kez grev çağrısında bulunmuştular. Neticede grevlerden dolayı 1974 yılında düzenlenen genel seçimlerde parlemento çoğunluğunu sağlayamayan Heath hükümeti seçimi kaybeder. Madencilere karşı büyük bir yenilgi alınmıştı. Heath “ülkeyi hükümeti mi yoksa madenciler mi yönetiyor?” diyerek tepkisini dile getirmişti. Bu mağlubiyetin intikamı alınması gerekiyordu ama nasıl?

Dönemin Muhafazakarlar milletvekili Nicholas Ridley sendika gücünün nasıl azaltılması konusunda bir rapor hazırlar. Raporda madenciler sendikasının ülke ekonomisne zarar verdiği, enflasyonu arttırdığı ve piyasa güçlerini müdahale ettiklerini öne sürmüştü. Bunun önüne geçilmesi gerekiyordu. 1979 yılında Margaret Thatcher iktidara gelmesiyle süreç başlar.

HEDEF MADEN OCAKLARINI YOK ETMEKDI

Başbakan Thatcher madencilere yönelik uygulayacağı yaptırımlarda onların sendika hareketini endüstriyel ve siyasi hayatlarında en aza indirmeyi hedefliyordu. Örneğin sendika üyelerini yıpratmayı ve yeni oluşacak sanayilerden onları uzak tutmayı hedefleri arasındaydı. Çünkü Thatcher hükümetinin planladığı ekonomi politkalarına madenciler sendikası büyük bir engel olarak görülüyordu. Kömür Madenciler Sendika başkanı Arthur Scargill, Thatcher hükümetinin maden endüstrisi ile ilgili özeleştirme politkalarının ülke ekonomisine zarar vereceği konusunda uyarılarda bulunmuştu. Scargill hükümetin sadece 20 maden ocağı ile sınırlı kalmıyacağını ifade ederek bu endüstriyi yok etmeyi isteği konusuna dikkat çekmişti. Hükümet yetkilileri bu iddiaları kabul etmiyordu. Peki bu iddialar ne kadar gerçekçiydi?

Araştırmacı gazeteci Seumas Milne konuyla ilgili yaptığı araştırmada Thatcher hükümetİ ile İngiliz istihbarat gizli servisinin (MI5) dönemin en büyük ve güçlü sendikası olan kömür madenciler sendikasına (NUM) karşı adeta gizli bir savaş yürüttüklerini dile getiriyor.

Milne, MI5 ajanların sendikanın içerisine sızdırıldığını belirtiyor. Örneğin Roger Windsor adlı ajan grev döneminde NUM’in genel müdürlük görevini yürütmüştü. Görevi sırasında sendika lideri Arthur Scargill hakkında yalan ve sahte belgelerle ona yönelik karalama politkası yürütüğü ortaya çıkmıştı.

POLISLER ‘MI5’IN GIZLI ORDUSUYDU

İngiliz yazar istihbarat gücünün karalama propagandasını yürütürken diğer taraftan polislerin ‘MI5’in asker postalları’ içinde olduğunu ifade ederek polislerin bir ordu gibi kullanıldığını belirtiyor. Polislerin madencilere yönelik aşırı güç kullanımı madencileri genel anlamada dirençlerini zayıflatmaya yönelik müdahaleler olduğunu ifade ediyor.

Seumas Milne ayrıca medyanında kömür madencilere yönelik karalama kampanyasına eşlik ettiğini vurguluyor. Medya’da Scargill’i hedef alan asılsız haberler yayınlanıyordu. Örneğin sendika liderinin komünist partisi üyesi olup Soviyetlerden ve Kaddafi’nin Libya’sı tarafından maddi destek aldığı iddiaları bile yapılmıştı. Hatta Scargill’in sendikaya yapılan bağışlardan ev mortgagini ödediği bile denildi.

MI5 yetkililerin kömür madenci sendikasının Thatcher hükümetini düşürme hedefinde olduğu iddiasında bulunmuştu. Milne’e göre kömür madencilerine ve diğer sendikalara yapılanların “ülkeyi yöneten kodamanların kendi iktidarlarına tehdit olarak gördükleri kurumlara karşı müdahalede hangi boyutlara kadar gidebileceğinin göstergesidir” diye vurguluyor.

Bu iddialar arasında grev 12 Mart 1984 yılında başlamıştı. Greve yaklaşık 100 bin madenci katılmıştı. Greve bir yıl boyunca ülkenin farklı kesimlerdeki işçi sınıfından gelen insanların maddi ve manevi destegiyle bir birlik beraberliğin ve dayanışmanın sembolü haline gelmişti. Ama hükümetin bütün imkanlarını ve gücünü kullanarak uyguladığı yaptırımlardan sonra madencilerin direnci kırılmıştı. 13 Mart 1985 tarihinde grev sona erir. Bu yenilgi Ingiltere’deki sendika hareketinin güç kaybetmesine neden olacaktı.

MADENCİLERİ YENMEK UĞRUNA FEDA EDİLEN ÜLKE EKONOMİSİ

İngiliz İşçi partisi milletvekili Jeremy Corbyn bu kaybin bir siyasi yenilgi olduğunu ifade ederek, “Thacther hükümeti uyguladıkları politkalarda ekonomik sonuçları umursamadılar. Onlar sadece madenciler sendikasını mağlup etmek istiyordular” demişti.

Arthur Scargill’in uyarıları dikkate alınmamıştı. Nitekim tarih onun doğru çıkracaktı ama iş işten geçmişti. 1979-81 yılları arası verilere göre kapatılan kömür madencilerden dolayı 2 milyon kişi işini kaybetmişti. 1983 yılında ülkedeki maden ocakların sayısı 173’iken 2009 yılında bu sayı 6’ya düşmüştü. Madencilikle geçinen bölgeler özellikle Kuzey İngiltere ekonomik olarak olumsuz yönde etkilenmişti. Yoksulluk ve işsizlik artmıştı. Özeleştirme politakalar sonucunda eskiden kendi kömürü ile geçinin İngiltere 2013 verilerine göre ülkede tüketilen 60 milyon ton kömürün 50 milyon tonu ihracat ediyordu.

O dönem madenciler sendikası tek başına bir mücadele sürdürmüştü. Eğer diğer sendikalardan birinin dahi desteğini arkasına alsaydı bugünlerde ingiltere bu durumlara düşmezdi.

HUSSAIN KAYA – LONDRA

Grafik: Colm McCarthy